Yazar : Psikolog Mine Sütcü
Psikoloji
Kaygı
Kaygı, günlük yaşam içinde sıklıkla deneyimlediğimiz bir süreçtir.Peki bu durumu bozukluk olarak kılan şey nedir?
Kaygı bozukluğu, yoğun olarak duyulan endişe, aşırı korku, huzursuzluk, evham hali ve bu duygularla baş edememe durumudur. Yaşanılan bu duygu ve düşüncelere sıklıkla titreme, terleme, çarpıntı gibi bedensel duyumlar eşlik eder. Kişi yaşadıklarının aşırı ya da gerçek dışı olduğunu bilmesine rağmen bununla baş etme konusunda zorluk yaşar. Toplumumuzda oldukça sık görülen kaygı bozukluğu kadınlarda erkeklere oranla daha yaygın görülür.
Bir öğrenci çok çalıştığı bir sınava girerken, birden bildiği tüm bilgileri unuttuğunu zihninin bomboş olduğunu düşünebilir. Bir sunum sırasında, sunumu yapan kişi sadece kendi kalp atışlarını duyup, nutku tutulabilir. Çok başarılı bir müzisyen konser sırasında piyanoyu çalmak üzereyken parmaklarının kasıldığını fark edebilir. Bu aksiliklerin her biri kaygı(anksiyete) olarak nitelendirilebilir.
Anksiyete Latince kökenli bir kelime olup “angere” kelimesinden gelmektedir. Angere, Latince’de nefesi kesilmek, boğulmak anlamına gelir. Anksiyete yaşayan çoğu kişi de, anksiyeteyi boğulmak olarak tanımlar.
Anksiyete (kaygı) bozukluklarının tek bir nedeni yoktur. Anksiyete bozukluğuna birden çok faktör sebep olabilir. Bir travmaya maruz kalmak, genetik faktörler, öğrenme, çocukluk çağı ihmal ve istismar yaşantıları, anne çocuk arasında gerçekleşen bağlanma sırasında kopukluk yaşanması..vb. Bunların hepsi anksiyetenin zeminin oluşturabilir.
Anksiyete bozukluğu türleri;
Panik Bozukluk
Yaygın Anksiyete Bozukluğu
Post-travmatik Stres Bozukluğu
Ayrılma Anksiyetesi
Fobi (Özgül fobi, sosyal fobi, agorafobi… vb)
Okb gibi bozukluklar anksiyete bozukluğunun türleri olarak değerlendirilir.
Kaygı (Anksiyete) ile Neden Baş edemiyoruz?
Peter Byarus bu konuyla ilgili çok güzel bir örnek veriyor. Bir kalas üzerinde yürüyen birini düşünelim; eğer bu kalas yerde ise adam rahatlıkla üzerinde yürüyebilir fakat aynı kalas bir köprü üzerine ya da suyun üzerine konulursa adam daha dikkatli hareket edecektir. Bunun nedeni aslında adama ait bir düşünceden başkası değildir. Onu yoğun bir biçimde etkileyen düşünme fikrine bütün organ ve yetilerinin de odaklandığı düşüncesidir.
Kaygı problemi yaşayan insanlar kendilerini sürekli bir tehdit altında hisseder. Bu tehdit algısıyla savaşabilmek için olayların hep olumsuz yönlerine odaklanır, içsel ve dışsal olaylar karşısında kendilerini hep güvensiz hissederler. Çoğunlukla bu problemi yaşayan kişiler baş edebilme kapasitesini azımsayarak kendi zayıflığına odaklanır.
Fritz Perls anksiyeteyi;
“ İnsanın gelecekle baş edebilecek kapasitesi ya da kendini destekleme sistemine inancının olmaması” şeklinde tanımlar.
Anksiyete problemi yaşayan kişiler, sürekli hata yapacağına, bu hataların sonuçlarının olası herhangi başarıdan daha şiddetli olacağına inanır. Olumsuz hatıralarını olumlu olanlardan daha kolay hatırlar. Bu da kişilerin kendilerini ve yaşadıklarını olumsuz ve yanlı değerlendirmelerine, anksiyetenin sürekli devam etmesine neden olur.
Kaygı ve Korku Arasında ki Fark
Kaygı (anksiyete) ve korku çoğunlukla birbirlerinin yerine kullanılır. Fakat Kaygı (anksiyete) ve korku tamamen farklı anlamlara sahiptir.
Korku kelime olarak, ani felaket ve tehlike anlamlarını içerir. Gerçek ya da potansiyel bir tehlike var ise kişinin yaptığı bir değerlendirmedir.
Kaygı (anksiyete) ise, gerginlik içeren bir durumdur. Korku daha çok bilişsel bir sürece hizmet ederken, kaygı bu değerlendirmeye verilen tepkidir. Bu ikisi arasında ki fark, gerçekten bize ne olduğunu anlamamız konusunda ayırt edici bir nitelik taşımaktadır.
Uzm. Klinik Psikolog Mine Sütcü